Saatler gece yarısını vurduğunda önce insanlar çekilecek sokaklardan
sonra evlerinin önlerine dizdikleri arabaları, jilet gibi döşenmiş yollardan.
İşte ben, tam da o zaman seni aramaya çıkacağım yine,
her gece yarısı yaptığım gibi.
Ayak bileklerime dek uzanan ince bir paltoyla
şehrin tüm sokaklarında gezdireceğim tenimin kokusunu.
Yokuşları tırmanacak kokum,
uçurumlardan yuvarlanacak,
sahildeki fenere değin uzanacak
sonra en tepesinden denize bırakacak kendini.
Boğulmaya iki kala yeniden tırmanacak kayalara.
Biçimsiz, birbiriyle uyum sağlayamayan koca taş parçaları üzerinde uzanacak
ve gökyüzünü izleyecek titreyerek.
Denizin suyu henüz botlarımı doldurup altındaki taşlar kadar ağırlaştırmışken bedenimi,
o son güç kırıntısını haykırarak harcayacak.
Neredesin?
Gece yarısında, deniz kıyısında,
botlarım henüz ıslakken,
içimdeki özlem her saniye yenisini doğurup kendini devamlı beşe katlarken,
neredesin?
Yine kendim yanıtlayacağım kendi sesimi.
Bir berduşun bile çekip gittiği saatlerde
sokakları arşınlamaya devam edecek bedenim,
seni bulma ihtimalinin verdiği güce tutunarak.
Şehrin tüm sokakları ben gibi koktuğunda,
yalnız ben, ben gibi kokmayacağım artık.
Gecenin son karanlığı günün ilk ışığına devredecek nöbetini
ve dinlenmeye çekilecek o da.
Bense, seni içimden başka bir yerde bulamayışımla
yüzleşemeyeceğim hiçbir gece yarısı.





.png)




