gerçekler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
gerçekler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Yirmi Sekizinden Geçmişe Atıf



Yirmi Üçünde Aylak

11 haziran 2018

Merhaba. Beni biliyorsunuz. Bugün hikaye paylaşmak yerine yine bir düşünce yazısı yazmak istedim. Yakın zamanda bu tür yazılar daha çok çekiyor beni. Nedenini bilmiyorum. Bir önceki düşünce yazısında bahsettiğim konuyu okuyanlar bilir. Hâlâ eflatun polar arkadaşlar. Benim kolay kolay bu konumu değiştireceğim yok gibi. Ama bana soran olursa çok güzel tavsiye veririm oturduğum yerden. Gitmek isteyen için çok detaylı yaptığım araştırmalardan bilgiler de veririm. Ama benim uygulamaya sokmam pek mümkün gözükmüyor şu an için. Hâlâ istiyorum ve hâlâ inanıyorum yapacağıma. Ama şu an zamanı da değil bunun farkındayım. Yakın zamanda aklıma yeni fikirler geldi. Ya da kendimi teselli etme şeklim de olabilir bu. Hangisi olduğuna siz karar verin. Okuduğum bölümü bitirdikten sonra yeni bir üniversite girişimine başlamak düşüncesindeyim. Yeniden sınavlara çalışma faslı ne derece zorlu geçecek farkındayım. Ama o kısmı düşünüp kendimi caydirmak istemiyorum pek. İşte o ikinci üniversiteyi okurken gezerim diye düşünüyorum. Yani tabii bu sözüme kimsenin inanacağını da düşünmüyorum aslında, ben bile bu konuda güvenemiyorum kendime. Yani eğer sınav aşamasını atlatıp üniversite leveline geçersem ondan sonra gerçekleştirmemek için bi neden olmaz bu hayali. Sonuçta o sınava girmek için bu eflatun poları bi kenara atmam gerekecek artık. Bence bu büyük bi adım olacak gibi. Ondan sonrası allaha emanet. Sizin benim gibi hayalleriniz varsa zinhar benim gibi yapmayınız. Kalkın arkadaşım o yataktan. Alın pasaportunuzu hazırlayın çantanızı koşarak çıkın o evden. Yapın bunu. Çünkü neden olmasın. Kendi sözlerimle ben bile biraz gaza geldim mesela. Üstümdeki poları hafif bir kenara doğru ittirdim. Ordan doğru çok bir şey değişmiş gibi gözükmese de içimde hissettim ben onu, tabii. Tüm olay bende bitiyor biliyorum. Ama öyle de değil işte polar önemli. (burada böylece bırakılmış bir taslak)


Yirmi Sekizinden Geçmişe Atıf

19 Ağustos 2024

Birkaç ayda bir ya da yılda diyelim, google dökümanlara bıraktığım düzensiz, yarım yamalak taslaklara göz atıyorum. Genellikle üzerlerinde değişiklik yapmıyorum. Nadiren çok tuhaf gelen veya yazım hatası bulunan bir durum varsa ve üstünkörü göz gezdirirken gözüme ilişirse ancak.

Bakın bu yukarıdaki 2018 yani 23 yaşıma tekabül eden senem. Yazdığım zamanı, o zamanlardaki düşüncelerimi hedeflerimi görünce kendimi yüzyılları devirmiş yaşadığı döneme çok antika kalmış bir teyze gibi hissediyorum. 23 yani “yirmi ikisinde sinek avlamak”tan bir sonraki senem oluyor. Yukarıda yazdıklarıma bakılırsa hâlâ aynı hedefleri gerçekleştireceğime dair ufak da olsa umut barındırıyorum içimde. Ne yaparsın gençlik umuttan ibaret değil midir?

Şimdim ise tamamiyle bundan farklı diyebilirim. Artık şehrimdeki sahil kenarına bile pek fazla gidemiyorum. Evde masterchef izlemekten gayri aktivitem yok desem yalan değildir.

Size bu durum çok üzünç gelebilir fakat bana pek öyle gelmiyor artık, yaş almak beni böyle bir yere evirdi diyebilirim. Çok uzun süredir yazı yazmıyor oluşumun sebebi de bu yaş almakla mı alakalıdır yoksa kendime sebepler mi buluyorum bilmiyorum. Belki bu sorunun cevabını da kendime ve size bir 6 sene sonra verebilirim kim bilir. 6 sene içinde bir hayatta ne kadar çok değişen var düşününce biraz hüzünlü oluyor itiraf etmeliyim. Aslında yalnızca bir hayatta değil birçok hayatta bir hafta içerisinde bile birçok değişen oluyor. Bilhassa Türkiye gibi dinamikleri aşırı yüksek bir ülkede yaşıyor (bazen yaşamak için çabalıyor) iseniz. Hepimiz sahibindende cillop gibi gözüken fakat açıklamalarda bir sürü değişeni olduğunu gördüğümüz ikinci el arabalar gibiyiz. Hepimiz biraz abartı oldu birçoğumuz diyelim. Bazılarımız dünyaya mercedes olarak gelip hasar kaydı olmadan ayrılıyor maşallah. (blogta marka verdik diye reklam yazıyor muyuz sonra dava edilmeyelim?) Neyse bu skaladaki insanlar bu blogu okumuyordur zannımca. Bize dönelim. Bizim neremize dönelim bilemem ama dönelim işte. Yani zaten ben galiba hep kendi etrafında dönenlerdenim. Bir yerden bir yere ulaştığımı göremedim henüz. Bakın mesela hâlâ yurtdışına çıkmadım. Hâlâ bir evdeyim. Evin konumu değişti yalnızca fakat yine dört duvarı 6 camı var. Evet saydım.


23’ümde yazdığım yukarıdaki yazıda birkaç fikrimden bahsetmişim, eminim hiç merak etmiyorsunuz ama söylemek isterim. Evet o ikinci üniversite için sınava hazırlanıldı, ikinci diploma alındı, hatta üçüncü ve dördüncü üniversite bölümlerine de yerleşildi fakat bir yerde tabii ki ne yapıyorum ben dedim. Birini 2 sene devam ettirdim, birine kayıt sonrası uğramadım bile. Bunun için dördüncüyü beklemek… ancak dank etti diyelim. Üçüncü ve dördüncü bölümler bitirilmeden yarıda bırakıldı arkadaşlar. Farkettim ki zihnimi meşgul etmek için yapamayacağım şey yok. O dönemler daha çok bilgi açlığımı gidermek ve zihnimi kendi yönlendirdiğim şeylerde aktif tutmak için yaptığım girişimlerdi diyelim. Hatırlıyorum aynı zamanda birkaç farklı türden kitabı birlikte okuyordum. Türleri farklı olduğu için birbirlerine karışmıyorlardı tavsiye edebilirim. (delirmek isteyene)


Bugünüme gelene kadar elbette sayamayacağım kadar çok şey yaşadım, hayal kırıklıkları, özellikle ayarlanmış gibi üst üste gelen problemler. Çözülmesi çok zor gibi gözüken meseleler ve çözülmesi çok zor olan meseleler. Birincisi öyle gözüken yani o süreç içinde iken içinden çıkmak imkansız gibi gelen ama çıktıktan birkaç sene sonra boşuna yorulmuşum diyebileceğiniz türden, ikincisi ise üzerinden yıllar da geçse hâlâ zor zaman olarak hatırlanan durumlar. Sağlık sorunları, fiziksel ve ruhsal arapsaçları. Ve evet buradayız. Eflatun polar yok ama o bir sembol haline geldi bu blogta, değişime atılacak ilk adım. Bu şekilde yaşatacak adını, sohbet yazılarında arada bir görebilirsiniz diyecektim fakat benim bu bloğu zaten canlı tutmadığımı hatırladım. :) Kendi tezini çürüten site.


Pek gereksiz bilgiler köşesi: Bu iki yazı arası 2261 gün geçmiş, serinin ilkinden bugüne ise 2616 gün.


Bu arada yirmi ikisinde sinek avlamak için:
https://www.busraturksev.com/2017/06/bugun-eflatun-polarma-sarnms-otururken.html


Gif köşesi:


masterchef izlerken öğrendiğim pişirme tekniklerini denemeye mutfağa gidiyorumdur;


hain yıllarımın gözümün önünden geçip gidişi;



geçmişten kalan travmalarımın aniden ortama girişi;


her gece başımda nöbet tutan öyle yapmasaydımlar;


artık yeni yaşımı karşılama şeklim;


bir türlü susmak bilmeyen iç sesler korosu;


gürültüye karşı aşırı duyarlılık (yaşlılık belirtisi);


başarıya giden yolda emin adımlarla ilerleyişim (her daim);


ve sonu hüsranla biten girişimlerim;

kapanış.

Devamını Oku

Facebook Tweet Pin It

Yaratılış

Biz seninle,
Biz seninle aynı kişinin farklı zamanlarını yaşıyoruz. 
Ben geçmişinim senin, 
Sen benim geleceğim. 
Hayat çizgimiz olabildiğine bir. 
İkimizi ‘biz’ yapan aynı kişide buluşmamız, 
‘Sen ile ben’ yapansa farklı zamanları yaşamamız. 
Hikayeler aynı, tarihler farklı. 
Geleceğimin çizgisini öyle çirkin çekiyorsun ki, yaşadıklarımın üstesinden gelemiyorum. 
Ve ben de senin geçmişinin temiz kalan yerlerini karalıyorum. 
Biz seninle aynı bedenin sancılarını farklı yerlerde tadıyoruz. 
Aynı ruhun kıvranışları iki farklı coğrafyada. 
Aynı küfürleri ediyor, aynı detaylara takılıyoruz. 
Aynı şekilde sinirlenip yine aynı sebeplerle vazgeçiyoruz hayattan. 
İşte böyle bizim olayımız. 
İşte biz, böyle birlikte olamıyoruz.
Zaman tek yönlü akıyor, geçmişle gelecek birleşip kesişemiyor. 
Biz buyuz. 
Aynı kişinin iki farklı zamanını yaşıyoruz işte. 
Aynı tohumun farklı tarihleriyiz. 
Birleşemiyoruz. 
Çizgimizin aynı oluşu, bizi sonumuzda birleştirecek bir tek. 
Farklı zamanlarda yaşanacak iki aynı son. 
İki kere söyleyecekler intihar edişimi. 
İki kere diyecekler ki çok savaştı kendiyle. 
Kimse bilemeyecek ikimizin de içinde savaştığının bir diğerimiz olduğunu. 
Benimle verdiğin savaşa mağlup geldiğin için önce sen vazgeçeceksin yaşamaktan. 
Sonra ben seninle verdiğim savaşı kazanamayacağım. 
Bizim sonumuz bir. 
Aynı tohumda başladığımız gibi tıpkı, 
Aynı nefesle ayrılacağız dünyadan.

Devamını Oku

Facebook Tweet Pin It

Virüs


Ellerimi pancar kırmızısı kan kasesine daldırıp çıkarıyorum. Kırmızının beyaza devinimini izlemek için gün aşırı kaseyi kanla dolduruyorum. Vücudumda kesikler ve iyileşemeyen yaralar var. Ellerim hariç. Ellerimin yeni doğan beyazına dönüşünü seyretmeliyim, ellerim hariç. Kesiklerim boynumdan ayak ucuma kadar. Bunları yalnız ben görüyorum. Üzülmeyin. Daha göremediğiniz yığınla şey varken, benim kesiklerime üzülmeyin. Ben sizin yerinize de görebiliyorum. Sizin kesiklerinizi bile! 
Her biriniz taşla dizilmiş kaldırımlarda yürürken, kabinlerde kıyafet denerken, iş yerlerinizde çalışırken, uyurken, uyanırken, yemek yerken, dalgınken mutluyken öfkeliyken nasıl da kanıyorsunuz bir görseniz. Bir görseniz, yüzlerinizde devasa bir telaşla, elleriniz yanaklarınızda, hızlı adımlarla doktorlara koşardınız. -Doktorlar da kendi kesikleriyle uğraşmıyorsa sizinle ilgilenebilirdi belki.- Neyse ki göremiyorsunuz. Yaşamak gibi bir uğraşınız varken, kendi yaralarınızı göremezken bir de üstelik çalışmak ve uyumak bittabii hayatta kalmak gibi elzem işleriniz varken, tabii kendi yaralarınızı dahi göremezken benimkini nasıl göreceksiniz? Üzerlerinizdeki kanımı nasıl göreceksiniz? Haklısınız! Kanıma daldırdığım ellerimi daldırdığım kan üzerinden akıp gitmeden sizin ellerinize bulaştırdığımı nereden bileceksiniz ki? Gün içinde dokunduğunuz her yere benim kanımı değdirdiğinizi nereden bileceksiniz? Virüs gibi, mikrop gibi gün be gün çoğaldığımı, dağıldığımı nereden bileceksiniz? İçinizde dolaşan bir kadın var, geçmişinin verdiği pislikle hayatını kirletmiş bir kadın -ki siz bunu nereden bileceksiniz?- kök hücrelerinize dolanan geçmişini, geçmişinde dolanan kök hücrelerini, nereden bileceksiniz? İçine bulaşan pisliği akıtmak için günbegün kendini oluk oluk kanattını, akan kanı pancar kırmızısı kaseye doldurup boşaltıp doldurup boşaltıp yine doldurup sizin içinize dışınıza teninize organlarınıza boşaltıp yeniden doldurup her gün yeniden ve yeniden her yerinize bulaştırdığını, nereden bileceksiniz? Vücudumdan akan kanla dışarı çıkmak için sarf ettiğim çabayı...
Bilemeyeceksiniz evet. Bilemeyecek ve gün aşırı bu pislikten bihaber yaşayarak çürüyüp gideceksiniz. Benim kanımda! Benim hücrelerimle! Benim geçmişimle!

Devamını Oku

Facebook Tweet Pin It

Başarısızlık Hikayesi


Bazı hikayeler vardır; hayatın türlü sillesini yiyip ayakta kalabilenler, her düşüşünde yeniden ayaklanıp savaşabilenler, mağlup geldiği her savaştan biraz daha güçlenip çıkabilenler. Bu hikayeler her yerdedir. Çevrenizde, medyada, dünyanın öbür ucunda. Ama hep ulaşır size bu hikaye. Ana fikri şudur; pes etme. 
Bir de öteki hikayeler vardır. Yediği her darbeden sağ kurtulmaya çalışırken yenisini yiyip yerin soğuğundan yeni ayırmışken yüzünü yeniden buz gibi bir gerçekle yüzleşmek zorunda kalanlar. Devamlı yalpalayanlar. Düştükçe güçlenen değil de düştükçe daha çok güç kaybeden ama umudunu son damlaya kadar yitirmeyenler. Hep tutunacak bir dal arayıp hiç tutunamayanlar. Birçok defa hayattan vazgeçenler. Çölde balık, okyanusta kaktüs olanlar. Ben bu taraftan sesleniyorum sayın okur. 
İkisi arasında tek bir fark vardır. Azim mi? Asla. Umut? Yok hayır. Güç? Mümkün değil. Aradaki tek fark, başarı hikayeleri kadar değer görmemesi başarısızlık hikayelerinin. Her yerde paylaşılmaması bu iç yüzü kötü senaryoların. Övünülecek hiçbir yanı olmadığı gibi tabii ağza bile alınmaması çoğu zaman. Görmezden gelinmesi. Burada mısınız sayın okur, peşinen uyarmak isterim ki; Bu bir başarı hikayesi değil. Başarısızlık hikayesidir. 
Zorlukların üstesinden nasıl geldiğimi soracaksanız söyleyeyim. Gelemedim sayın okur. Ekseriyetle gelemedim. Şimdiyse gelmiyorum daha çok. Çözümü her şeyi yapmakta ararken, hiçbir şey yapmamakta buldum. Düşe kalka çok yara aldım şimdiye dek, şu an da yaralarımı sarabildiğimi söyleyemem fakat sonrakine kadar zaman tanıyorum kendime. Yenisi gelince eskisine bir şey olmuyor çünkü. O yine duruyor olduğu yerde. Bu defa topyekün saldırıyorlar, daha ezici bir mağlup gerçekleşiyor sonra. 
Toparlanabilecek miyim peki? Hayır. Muhtemelen hayatımın geri kalanını buna adasam dahi eski resmi tamamlayamayacağım. Tuz buz olan parçaların birleşmesi söz konusu bile değil keza. 
Neyse, sonuç olarak duruyorum öylece. Yani bazı durumlarda avazın çıktığı kadar bağırmak yerine öylece sessiz kalıp izlemek gerek olan biteni. Ben de öyle yapıyorum. Bir sonraki silleyi yiyene kadar hiç değilse sürekli bir devinim halinde olmayacağım. Böyle iyi. Tavsiye eder miyim? Niye edeyim. Belki sizin hikayeniz başarı hikayelerindendir. Hikayenin ne olduğunu öğrenmekten ziyade nereye gittiğiyle ilgilenin derim. Çok iyi yerlere gitmeyebiliyor bazen çünkü. Böylesi durumda hazırlıklı olabilmek de gerekli. Hoş, yine düşüyorsunuz gerçi. Daha yumuşak da olsa darbe sayısını ve düşüş hızını değiştirmiyor durum. Üstüme afiyet ben çok düştüm. Çoğunu tanırım yani. 
Ama hayat dediğin zaten düşmekten ibaret değil midir? Anne karnından düşerek dünyaya geldim. İlk düşüşüm bu oldu. Sonuncusu da sırat köprüsüdür muhtemelen. Hepsinden iyi orda düşerim galiba. Kapanışı iyi yapacak gibi duruyorum ne yalan söyliyim. Bu konuda oldukça avangart biriyim. 
Hasılıkelam sayın okur, düşmek güzeldir…,
Diyen biri varsa aklıselim değildir o, uzak durun ondan. Düşmenin neresi güzel arkadaş? Güzelse benim yerime de sen düş o zaman. Zevzekliğe lüzum yok. Hadi bakın işinize. 


Fuzuli ek bilgi: Bu yazı ruh halimi temsil etmektedir.

Devamını Oku

Facebook Tweet Pin It

Ölüm


Yağmur yağıyor.
Toprak kokusu buram buram.
Bir de ben varım.
Üstümde bir mermer taşı.
Üzerine kazınmış isim soyisim.
Altında iki tarih yazılı.
Aralarında yirmi beş sene.
Birkaç santim aralıkları.
Birkaç santim aralığa yirmi beş seneyi nasıl sığdırdığımı kimse bilmiyor.
Ben de bilmiyorum.
Yirmi beş sene.
Yirmi beşi de boşa geçmiş yirmi beş tane bir sene.
Toprak çökmemiş.
Yine de içerisi ferah değil.
İçeride hiç hava yok.
Buram buram toprak kokuyor ama.
Bu güzel.
Burası fazla sessiz.
Bu kadar fazla sessizden insan ölebilir.
Ölmemiş olanlar yani.
Ölmüş olan bir daha ölebilir.
Ölme eylemi tek sefer olmuyor sonuçta.
Ben yirmi beşincideyim.
Her seneme bir ölüm ekledim.
Bu sonuncu.
Birkaç aya toprak çökecek.
İçeride hava olmayacak yine.
Hareket etmeden durabilmeyi nasıl başaracağım henüz fikrim yok.
Hoş, hareket etsem de hiç ilerleyemedim şimdiye dek.
Hayatım için farkeden pek bir şey yok.
Yağmur yağıyor, bu güzel.
Yerin üstü kadar altı da soğuk yalnız.
Altı daha soğuk bile olabilir.
Üstü de altı da hissedemiyorum.
Fakat soğuk olmalı, en az bedenim kadar.
Son bulmuş çeşit çeşit hayatlar içinde fazla yalnızım burada.
Yalnızlığımın içinde hapsolmuşum.
Yeraltında olduğum gibi.
Yeryüzünde olduğum gibi.
Yeryüzünde olduğumdan daha fazla yalnız değilim yerin altında da.
Bir o kadar yorgunum.
Bir o kadar, yalnızlığım kadar.
Durup biraz dinlenmek istiyorum.
Zaten duruyorum ve dinleniyorum.
Bunca dinlenmeye rağmen neden hala yorgunum, bilemiyorum.
Dünyadaki bütün yolları yürümüş gibiyim.
Halbuki bu imkansız benim için.
Yaşayanlar için de imkansız, hoş.
Derininden bir nefes almak istiyorum şimdi.
Alacak nefes yok.
Alabilsem nefes boşluğum ve ciğerlerime toprak doldururdum.
Almadan da dolduracağım gerçi.
Birkaç aya kalmaz.
Birkaç aya kalmayacaktır, hoş.
Birkaç aya kalmayacağım.

Devamını Oku

Facebook Tweet Pin It

Yarım

busraturksev
En iyi ihtimalle ömrümü yarıladım. Kendimle baş başa kaldım. İlk defa başkalarının bana taktığı lakap yerine kendimle, kendim isim vererek konuştum. Büyük kararlar aldım. Aldığım kararlar dünyanın sonunu getirecek bile olabilir. Öyle büyük kararlar aldım. Benden çıkardıklarım oldu. Benden çıkarmak için uğraştıklarım… Onlardan bahsetmeyeceğim. Ne zaman olur da geriye bakınca içimin kıyameti diner, o zaman onlardan bahsedebilirim. Son bir sene içinde çok fazla uğraş edindim. Sürekli kendimi meşgul ettim. Kitaplar okudum, dizilere başladım, gezdim, dans ettim, çalıştım. Ne kadar hareket etmiş olursam olayım içimdeki kıyametten ileri gidemedi yaptıklarım. Bunun farkına vardıktan sonra da uzun süre öylece yattım. Saatler, günler, haftalar sürdü. Ne dindirebildim ne dönüştürebildim başka bir şeye. Olduğu gibi kaldı. Sonsuz bir döngü var içimde.
Aldığım kararların tüm dünyayı etkileyebilirliği konusunda ciddiydim. Bunun için hiçbirinizden özür dilemeyeceğim. Çünkü sizin kararlarınız da benim yaşadıklarıma sebep oldu. Bunca karmaşa içinde, dimdik duramasam da ayakta durmayı öğrendim. Bazen yenilir gibi oldum ama eğile büküle olduğum yere geldim.
Hayatımın bir kısmına kadar yarımdım. Hep bunun farkında oldum. Bir kısmından sonra tamam(san)dım. Siyahıma beyaz, beyazıma siyah. Kusursuz.
Tamamlansaydım eğer, kusursuz.
Şu an yeniden yarımım. Ömrümün yarısını da geçtiğimi düşünürsek, bu şekilde öleceğime garanti verebilirim. Yarım doğdum, tamamlanır gibi oldum, yeniden yarım kaldım.
Oturup deriniyle düşüncelere daldım. Orada kısılı kaldım. Kafamın içi göğsüm kadar kıyamet.
Yazmayı bırakmıştım. Anlatacak çok şey varken, dünya üzerindeki hiçbir dilde doğru terimi bulamayacağımı bildiğim için yazmadım. O kadar çok düşünüyorum ki fikrimin değişmesi bir attosaniyeyi bulmuyor. Kimsenin kimseye, hiçbir şeyi doğru anlatamadığı, karşısındakinin de doğru algılayamadığı bu evrende konuşulanların uzay boşluğunda birbirine çarpmaktan başka bir halta yaramadığını düşününce, benimkilerin de aralarına girip ortalığı kızıştırması kararını aldım en son. Bu cümleyi yazmadan hemen önce.
Bir düzine insanın tüm parmakları kadar insan tanıdım. Aynı düzinenin ellerindeki parmak sayısı kadarını da çoktan unuttum.
Unuttuklarımdan da özür dilemeyeceğim. Hayatımdan birini çıkarmam için büyük nedenlere ihtiyacım var. Unutulduysanız, sebebi kendinizsiniz.
Kendimden, istemediğim halde uzaklaştıktan sonra, olduğum kişiden uzaklaşmak istedim. Birçok defa denedim, birçok defa başarısız oldum. Nereye gittiysem yanıbaşımda götürdüm her şeyi. Son seferimde kendimi bilmediğim bir yerde koşarken buldum. Dönüştüğüm insanla yüzleşme vaktimin geldiğini o zaman anladım.
İnsan gerçeklerden kaçamıyor yolun sonunda. Bazen karşılaşmamak için çok çabalasa da günün birinde o gerçek put gibi dikiliyor tam da kaçmaya çalıştığınız tarafta. Kaybetmek istemediğiniz bir şey varsa işin ucunda, karşınıza dikilen puta da sırtınızı dönüp başka bir yol arayışına geçiyorsunuz. Nafile. Hangi yolu seçseniz sonucu değiştiremiyorsunuz. Kendinizden ne kadar kayıp verdiğiniz ya da ne kadar yol kat ettiğiniz ya da ömrünüzden ne kadar kırptığınızın zerre faydası olmuyor sonucu değiştirmeye. Kaybettiklerinizin hepsini cebinize doldurup ağır bir yükle kalan ömrünüzü yaşamaya çalışıyorsunuz. Keşke olduğunuz yerde bırakabilseniz, namümkün.
Ceplerimde kaybettiklerim, kafamda attosaniyelik fikirler, içerimde süregelen kıyametle, sıyrılamadığım sonsuz bir döngüde, en iyi ihtimal dahilinde yarıladığım ömrümün kalan yarısını da yarım yamalak, kendimden uzak, yaşıyormuş gibi yaparak geçireceğim.

Devamını Oku

Facebook Tweet Pin It
Blogger tarafından desteklenmektedir.