problem etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
problem etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Yirmi Sekizinden Geçmişe Atıf



Yirmi Üçünde Aylak

11 haziran 2018

Merhaba. Beni biliyorsunuz. Bugün hikaye paylaşmak yerine yine bir düşünce yazısı yazmak istedim. Yakın zamanda bu tür yazılar daha çok çekiyor beni. Nedenini bilmiyorum. Bir önceki düşünce yazısında bahsettiğim konuyu okuyanlar bilir. Hâlâ eflatun polar arkadaşlar. Benim kolay kolay bu konumu değiştireceğim yok gibi. Ama bana soran olursa çok güzel tavsiye veririm oturduğum yerden. Gitmek isteyen için çok detaylı yaptığım araştırmalardan bilgiler de veririm. Ama benim uygulamaya sokmam pek mümkün gözükmüyor şu an için. Hâlâ istiyorum ve hâlâ inanıyorum yapacağıma. Ama şu an zamanı da değil bunun farkındayım. Yakın zamanda aklıma yeni fikirler geldi. Ya da kendimi teselli etme şeklim de olabilir bu. Hangisi olduğuna siz karar verin. Okuduğum bölümü bitirdikten sonra yeni bir üniversite girişimine başlamak düşüncesindeyim. Yeniden sınavlara çalışma faslı ne derece zorlu geçecek farkındayım. Ama o kısmı düşünüp kendimi caydirmak istemiyorum pek. İşte o ikinci üniversiteyi okurken gezerim diye düşünüyorum. Yani tabii bu sözüme kimsenin inanacağını da düşünmüyorum aslında, ben bile bu konuda güvenemiyorum kendime. Yani eğer sınav aşamasını atlatıp üniversite leveline geçersem ondan sonra gerçekleştirmemek için bi neden olmaz bu hayali. Sonuçta o sınava girmek için bu eflatun poları bi kenara atmam gerekecek artık. Bence bu büyük bi adım olacak gibi. Ondan sonrası allaha emanet. Sizin benim gibi hayalleriniz varsa zinhar benim gibi yapmayınız. Kalkın arkadaşım o yataktan. Alın pasaportunuzu hazırlayın çantanızı koşarak çıkın o evden. Yapın bunu. Çünkü neden olmasın. Kendi sözlerimle ben bile biraz gaza geldim mesela. Üstümdeki poları hafif bir kenara doğru ittirdim. Ordan doğru çok bir şey değişmiş gibi gözükmese de içimde hissettim ben onu, tabii. Tüm olay bende bitiyor biliyorum. Ama öyle de değil işte polar önemli. (burada böylece bırakılmış bir taslak)


Yirmi Sekizinden Geçmişe Atıf

19 Ağustos 2024

Birkaç ayda bir ya da yılda diyelim, google dökümanlara bıraktığım düzensiz, yarım yamalak taslaklara göz atıyorum. Genellikle üzerlerinde değişiklik yapmıyorum. Nadiren çok tuhaf gelen veya yazım hatası bulunan bir durum varsa ve üstünkörü göz gezdirirken gözüme ilişirse ancak.

Bakın bu yukarıdaki 2018 yani 23 yaşıma tekabül eden senem. Yazdığım zamanı, o zamanlardaki düşüncelerimi hedeflerimi görünce kendimi yüzyılları devirmiş yaşadığı döneme çok antika kalmış bir teyze gibi hissediyorum. 23 yani “yirmi ikisinde sinek avlamak”tan bir sonraki senem oluyor. Yukarıda yazdıklarıma bakılırsa hâlâ aynı hedefleri gerçekleştireceğime dair ufak da olsa umut barındırıyorum içimde. Ne yaparsın gençlik umuttan ibaret değil midir?

Şimdim ise tamamiyle bundan farklı diyebilirim. Artık şehrimdeki sahil kenarına bile pek fazla gidemiyorum. Evde masterchef izlemekten gayri aktivitem yok desem yalan değildir.

Size bu durum çok üzünç gelebilir fakat bana pek öyle gelmiyor artık, yaş almak beni böyle bir yere evirdi diyebilirim. Çok uzun süredir yazı yazmıyor oluşumun sebebi de bu yaş almakla mı alakalıdır yoksa kendime sebepler mi buluyorum bilmiyorum. Belki bu sorunun cevabını da kendime ve size bir 6 sene sonra verebilirim kim bilir. 6 sene içinde bir hayatta ne kadar çok değişen var düşününce biraz hüzünlü oluyor itiraf etmeliyim. Aslında yalnızca bir hayatta değil birçok hayatta bir hafta içerisinde bile birçok değişen oluyor. Bilhassa Türkiye gibi dinamikleri aşırı yüksek bir ülkede yaşıyor (bazen yaşamak için çabalıyor) iseniz. Hepimiz sahibindende cillop gibi gözüken fakat açıklamalarda bir sürü değişeni olduğunu gördüğümüz ikinci el arabalar gibiyiz. Hepimiz biraz abartı oldu birçoğumuz diyelim. Bazılarımız dünyaya mercedes olarak gelip hasar kaydı olmadan ayrılıyor maşallah. (blogta marka verdik diye reklam yazıyor muyuz sonra dava edilmeyelim?) Neyse bu skaladaki insanlar bu blogu okumuyordur zannımca. Bize dönelim. Bizim neremize dönelim bilemem ama dönelim işte. Yani zaten ben galiba hep kendi etrafında dönenlerdenim. Bir yerden bir yere ulaştığımı göremedim henüz. Bakın mesela hâlâ yurtdışına çıkmadım. Hâlâ bir evdeyim. Evin konumu değişti yalnızca fakat yine dört duvarı 6 camı var. Evet saydım.


23’ümde yazdığım yukarıdaki yazıda birkaç fikrimden bahsetmişim, eminim hiç merak etmiyorsunuz ama söylemek isterim. Evet o ikinci üniversite için sınava hazırlanıldı, ikinci diploma alındı, hatta üçüncü ve dördüncü üniversite bölümlerine de yerleşildi fakat bir yerde tabii ki ne yapıyorum ben dedim. Birini 2 sene devam ettirdim, birine kayıt sonrası uğramadım bile. Bunun için dördüncüyü beklemek… ancak dank etti diyelim. Üçüncü ve dördüncü bölümler bitirilmeden yarıda bırakıldı arkadaşlar. Farkettim ki zihnimi meşgul etmek için yapamayacağım şey yok. O dönemler daha çok bilgi açlığımı gidermek ve zihnimi kendi yönlendirdiğim şeylerde aktif tutmak için yaptığım girişimlerdi diyelim. Hatırlıyorum aynı zamanda birkaç farklı türden kitabı birlikte okuyordum. Türleri farklı olduğu için birbirlerine karışmıyorlardı tavsiye edebilirim. (delirmek isteyene)


Bugünüme gelene kadar elbette sayamayacağım kadar çok şey yaşadım, hayal kırıklıkları, özellikle ayarlanmış gibi üst üste gelen problemler. Çözülmesi çok zor gibi gözüken meseleler ve çözülmesi çok zor olan meseleler. Birincisi öyle gözüken yani o süreç içinde iken içinden çıkmak imkansız gibi gelen ama çıktıktan birkaç sene sonra boşuna yorulmuşum diyebileceğiniz türden, ikincisi ise üzerinden yıllar da geçse hâlâ zor zaman olarak hatırlanan durumlar. Sağlık sorunları, fiziksel ve ruhsal arapsaçları. Ve evet buradayız. Eflatun polar yok ama o bir sembol haline geldi bu blogta, değişime atılacak ilk adım. Bu şekilde yaşatacak adını, sohbet yazılarında arada bir görebilirsiniz diyecektim fakat benim bu bloğu zaten canlı tutmadığımı hatırladım. :) Kendi tezini çürüten site.


Pek gereksiz bilgiler köşesi: Bu iki yazı arası 2261 gün geçmiş, serinin ilkinden bugüne ise 2616 gün.


Bu arada yirmi ikisinde sinek avlamak için:
https://www.busraturksev.com/2017/06/bugun-eflatun-polarma-sarnms-otururken.html


Gif köşesi:


masterchef izlerken öğrendiğim pişirme tekniklerini denemeye mutfağa gidiyorumdur;


hain yıllarımın gözümün önünden geçip gidişi;



geçmişten kalan travmalarımın aniden ortama girişi;


her gece başımda nöbet tutan öyle yapmasaydımlar;


artık yeni yaşımı karşılama şeklim;


bir türlü susmak bilmeyen iç sesler korosu;


gürültüye karşı aşırı duyarlılık (yaşlılık belirtisi);


başarıya giden yolda emin adımlarla ilerleyişim (her daim);


ve sonu hüsranla biten girişimlerim;

kapanış.

Devamını Oku

Facebook Tweet Pin It

Ölüm


Yağmur yağıyor.
Toprak kokusu buram buram.
Bir de ben varım.
Üstümde bir mermer taşı.
Üzerine kazınmış isim soyisim.
Altında iki tarih yazılı.
Aralarında yirmi beş sene.
Birkaç santim aralıkları.
Birkaç santim aralığa yirmi beş seneyi nasıl sığdırdığımı kimse bilmiyor.
Ben de bilmiyorum.
Yirmi beş sene.
Yirmi beşi de boşa geçmiş yirmi beş tane bir sene.
Toprak çökmemiş.
Yine de içerisi ferah değil.
İçeride hiç hava yok.
Buram buram toprak kokuyor ama.
Bu güzel.
Burası fazla sessiz.
Bu kadar fazla sessizden insan ölebilir.
Ölmemiş olanlar yani.
Ölmüş olan bir daha ölebilir.
Ölme eylemi tek sefer olmuyor sonuçta.
Ben yirmi beşincideyim.
Her seneme bir ölüm ekledim.
Bu sonuncu.
Birkaç aya toprak çökecek.
İçeride hava olmayacak yine.
Hareket etmeden durabilmeyi nasıl başaracağım henüz fikrim yok.
Hoş, hareket etsem de hiç ilerleyemedim şimdiye dek.
Hayatım için farkeden pek bir şey yok.
Yağmur yağıyor, bu güzel.
Yerin üstü kadar altı da soğuk yalnız.
Altı daha soğuk bile olabilir.
Üstü de altı da hissedemiyorum.
Fakat soğuk olmalı, en az bedenim kadar.
Son bulmuş çeşit çeşit hayatlar içinde fazla yalnızım burada.
Yalnızlığımın içinde hapsolmuşum.
Yeraltında olduğum gibi.
Yeryüzünde olduğum gibi.
Yeryüzünde olduğumdan daha fazla yalnız değilim yerin altında da.
Bir o kadar yorgunum.
Bir o kadar, yalnızlığım kadar.
Durup biraz dinlenmek istiyorum.
Zaten duruyorum ve dinleniyorum.
Bunca dinlenmeye rağmen neden hala yorgunum, bilemiyorum.
Dünyadaki bütün yolları yürümüş gibiyim.
Halbuki bu imkansız benim için.
Yaşayanlar için de imkansız, hoş.
Derininden bir nefes almak istiyorum şimdi.
Alacak nefes yok.
Alabilsem nefes boşluğum ve ciğerlerime toprak doldururdum.
Almadan da dolduracağım gerçi.
Birkaç aya kalmaz.
Birkaç aya kalmayacaktır, hoş.
Birkaç aya kalmayacağım.

Devamını Oku

Facebook Tweet Pin It

Gece



Niçin gece?
Devrimdir, devinimdir, değişimdir gece. Daha derine, dibe çağırır. Aynı döngüyü tekrarlatır içine bizi de katarak. Güne sığmayanlar geceye kalır sonunda. Kendimizi bile geceye sorarız. Kimim ben, neden varım, ne olacağım? Kollarına bırakırız kendimizi, çizsin diye sonraki adımımızı. En önemli kararları fark etmeden geceleri veririz.
Gündüzün sahteliği yoktur gecede. Zorunlu gülüşleri, samimiyetsiz günaydınları, kandırmacaları. Karanlığını gizlemek zorunda olmazsın geceleri.  Gecenin karanlığıyla bir olur karanlığın. Dünya gözüyle hiçbir şey göremediğin o vakitlerde geçmişini, hatalarını, izlediğin her yolu daha net görürsün. Kendine yolculuğun en verimli merhalesine geceleri varılır. Gecenin sesi dolanır aklımızda dip köşe. Yaşamın akışı yön değiştirir geceleri.

Düşüncelerimiz de karartır havayı bazen. İçimize dolar gece, içimiz geceye yayılır. Gündüzün bütün sorumluluk ve zorunluluklarından azade.
Fikirlerimiz birbiri peşinde savaşırken gündüz ve geceye benzer. Aynı döngüyü yaşar dururuz devamlı. Tıynetimiz budur. Her seferinde birbirine yenik düşseler de bir gün son bulacaktır aydınlığın devri. Tıpkı derin denizlerin diplerinde, gökyüzünün sonsuz, koca zifirisinde, mezar denilen daracık kopkoyu çukurlarda olduğu gibi. Karanlığın devri başladığı vakit en derin huzurumu yaşıyor olacağım bense. İçimdeki bütün karanlığı günün yarısına bölmek zorunda kalmadığım için. Özgün karanlığımla özgürce arbede yaratacağım etrafta. Bütün karanlıklar iç içe geçecek öylece.

Dünyaca mezardan, yürüyecek yol kalmayacak.

Yol yürüyecek insan kalmayacağı gibi.

Ve içi insan dolu mezarlarla donanmış bir dünya da kalmayacak en nihayetinde.

İçimdeki tüm karanlığı günün tamamına yayabilmiş bir ben kalacağım.

Bir ben, dünyaya sığmayacak tüm mezarları içine sığdırabilen...

Devamını Oku

Facebook Tweet Pin It

Yarım

busraturksev
En iyi ihtimalle ömrümü yarıladım. Kendimle baş başa kaldım. İlk defa başkalarının bana taktığı lakap yerine kendimle, kendim isim vererek konuştum. Büyük kararlar aldım. Aldığım kararlar dünyanın sonunu getirecek bile olabilir. Öyle büyük kararlar aldım. Benden çıkardıklarım oldu. Benden çıkarmak için uğraştıklarım… Onlardan bahsetmeyeceğim. Ne zaman olur da geriye bakınca içimin kıyameti diner, o zaman onlardan bahsedebilirim. Son bir sene içinde çok fazla uğraş edindim. Sürekli kendimi meşgul ettim. Kitaplar okudum, dizilere başladım, gezdim, dans ettim, çalıştım. Ne kadar hareket etmiş olursam olayım içimdeki kıyametten ileri gidemedi yaptıklarım. Bunun farkına vardıktan sonra da uzun süre öylece yattım. Saatler, günler, haftalar sürdü. Ne dindirebildim ne dönüştürebildim başka bir şeye. Olduğu gibi kaldı. Sonsuz bir döngü var içimde.
Aldığım kararların tüm dünyayı etkileyebilirliği konusunda ciddiydim. Bunun için hiçbirinizden özür dilemeyeceğim. Çünkü sizin kararlarınız da benim yaşadıklarıma sebep oldu. Bunca karmaşa içinde, dimdik duramasam da ayakta durmayı öğrendim. Bazen yenilir gibi oldum ama eğile büküle olduğum yere geldim.
Hayatımın bir kısmına kadar yarımdım. Hep bunun farkında oldum. Bir kısmından sonra tamam(san)dım. Siyahıma beyaz, beyazıma siyah. Kusursuz.
Tamamlansaydım eğer, kusursuz.
Şu an yeniden yarımım. Ömrümün yarısını da geçtiğimi düşünürsek, bu şekilde öleceğime garanti verebilirim. Yarım doğdum, tamamlanır gibi oldum, yeniden yarım kaldım.
Oturup deriniyle düşüncelere daldım. Orada kısılı kaldım. Kafamın içi göğsüm kadar kıyamet.
Yazmayı bırakmıştım. Anlatacak çok şey varken, dünya üzerindeki hiçbir dilde doğru terimi bulamayacağımı bildiğim için yazmadım. O kadar çok düşünüyorum ki fikrimin değişmesi bir attosaniyeyi bulmuyor. Kimsenin kimseye, hiçbir şeyi doğru anlatamadığı, karşısındakinin de doğru algılayamadığı bu evrende konuşulanların uzay boşluğunda birbirine çarpmaktan başka bir halta yaramadığını düşününce, benimkilerin de aralarına girip ortalığı kızıştırması kararını aldım en son. Bu cümleyi yazmadan hemen önce.
Bir düzine insanın tüm parmakları kadar insan tanıdım. Aynı düzinenin ellerindeki parmak sayısı kadarını da çoktan unuttum.
Unuttuklarımdan da özür dilemeyeceğim. Hayatımdan birini çıkarmam için büyük nedenlere ihtiyacım var. Unutulduysanız, sebebi kendinizsiniz.
Kendimden, istemediğim halde uzaklaştıktan sonra, olduğum kişiden uzaklaşmak istedim. Birçok defa denedim, birçok defa başarısız oldum. Nereye gittiysem yanıbaşımda götürdüm her şeyi. Son seferimde kendimi bilmediğim bir yerde koşarken buldum. Dönüştüğüm insanla yüzleşme vaktimin geldiğini o zaman anladım.
İnsan gerçeklerden kaçamıyor yolun sonunda. Bazen karşılaşmamak için çok çabalasa da günün birinde o gerçek put gibi dikiliyor tam da kaçmaya çalıştığınız tarafta. Kaybetmek istemediğiniz bir şey varsa işin ucunda, karşınıza dikilen puta da sırtınızı dönüp başka bir yol arayışına geçiyorsunuz. Nafile. Hangi yolu seçseniz sonucu değiştiremiyorsunuz. Kendinizden ne kadar kayıp verdiğiniz ya da ne kadar yol kat ettiğiniz ya da ömrünüzden ne kadar kırptığınızın zerre faydası olmuyor sonucu değiştirmeye. Kaybettiklerinizin hepsini cebinize doldurup ağır bir yükle kalan ömrünüzü yaşamaya çalışıyorsunuz. Keşke olduğunuz yerde bırakabilseniz, namümkün.
Ceplerimde kaybettiklerim, kafamda attosaniyelik fikirler, içerimde süregelen kıyametle, sıyrılamadığım sonsuz bir döngüde, en iyi ihtimal dahilinde yarıladığım ömrümün kalan yarısını da yarım yamalak, kendimden uzak, yaşıyormuş gibi yaparak geçireceğim.

Devamını Oku

Facebook Tweet Pin It

Dip


busraturksev

Uykusuz kaldığım günlerden yine bugün, sabahın beş elli yedisinde gözlerimin karanlıkla dolmasının ardına içimde tekrarlanan bir cümleyi ilk defa sesli söyledim. Yalnız başıma kaldığım burada, işte tam burada ilk defa sesli tekrarını yaptım içimdekinin,
-Çirkinleşiyorum.
Hayatımın her bir alanında yaşadığım ayrı problemin üstesinden gelmeye çalışırken ben, o problemler kadar, işte tam da o kadar çirkinleşiyorum.
-Çirkinleşiyorum.
Günlerdir dinlenmeye çalışan bedenim, uykuya zorlanan beynim ve güneşin aydınlığına tepki olarak kapkaranlık gözlerim. Bugün uyuyamadığımın kaçıncı gün dönümü?
Her döküntüm ile ben, işte tam da her döküntüm kadar ben, çirkinleşiyorum.
Bir gün bir insan, düşünce hakimiyetini resmen bulursa o gün rahatça uyuyabileceğim. Fakat o güne dek çirkinleşmeye devam eden her bir zerrem etrafımda, yakınımda işte tam yanıbaşımda kim, ne varsa onu da içine çekmeye devam edecek.
Gözlerim öylesine karardı ki içeriden o karanlığı görebiliyorum. Göz kapaklarımın siyah iki çizgi haline gelişini zamanla izledim. Ya gözlerim? Karanlığı bu denli görebilmemin sebebi göz kapaklarımın da ötesinde olabilir. Gözlerimin rengi gitmiş olmalı. Dipsiz bir karanlık kadar karanlık.
Ya beyaz kısımları? Beyazın varlığını unutturacak kadar beyaz olmayı bırakmış olmalı. Gözlerim o kadar karanlık olmuşsa nasıl çirkinleşmeyeceğim peki?

Bugün ben, işte burada anlattığım kadar karanlık, tam da söylediğim şeyler kadar çirkinim.

Devamını Oku

Facebook Tweet Pin It

Yirmi İkisinde Sinek Avlamak



busraturksev

Bugün eflatun polarıma sarınmış otururken bir şey fark ettim. Aslında daha önce fark etmiştim. Arada aklıma geliyor ve yeni fark etmişim gibi davranıyorum kendimi daha fazla üzmemek için. Neyse fark ettim ki 22 yaşıma geldim ve eflatun polarıma sarılmış oturuyorum. Halbuki kendimi bildim bileli değişmeyen bir hayalim vardı. Fakat ben şu an eflatun polarıma oturmuş sarılıyorum. Demiştim ki kendi kendime bunun zamanı üniversiteye başladığım sene olmalı. Önce kendi yurdumu bir uçtan diğer uca gezmek, görmek daha sonra haritayı biraz daha açıp yurt dışı seferlerine başlamak. Hayalim buydu evet. Çoğu kişinin hayali bu, doğru ama değişik yerleri görmek farklı kültürlere sahip insanları tanımak, gezmek kimin hayallerinin içinde olmaz ki? Neyse, orta sonlarda falan fotoğraf makinesi almak istiyordum profesyonellerden yani kof da değil.
Üniversite zamanlarımda sırt çantamı takacaktım sırtıma, içinde profesyonel fotoğraf makinem, birkaç parça her mevsime uygun kıyafet. Terlik, spor ayakkabı, mayo, uyku tulumu, çadır, kimlik, pasaport... He bir de eflatun polarım. O olmadan olmaz çünkü. Para da lazım günümüz değişim aracı. Onu da düşünmüştüm o zamandan. Para biriktiriyordum ne sandınız. Öyle boş hayallerden değildi benimki. Neyse efendim, atacaktım yola kendimi, başlayacaktım bir uçtan, sonrası su akar yolunu bulur. Dedim niye olmasın. Baya inanmıştım yani. Hala inanıyorum da belli etmiyorum. Öyle uzak da bi süre değil hani birkaç dakika önce dedim, evet.
Benimki de hayal tabii gelmişim 22 yaşıma eflatun polar falan biliyorsunuz o muhabbeti.
Sadede geleyim. Hep bir şey oldu gerçekleştirmemem için. Bazıları gerçekten büyük engeldi. Bazıları da benim cesaretsizliğime kılıf uydurmam. Ama hep bir şey oldu bu 4 sene içinde. Sonuç olarak, şu anki durum aşikar, sarılmış eflatun polara bunları yazıyorum. Yani bunları yazmam gerekmese giderdim de işte yazmam gerekiyor yoksa giderim yani.

Ek: O biriktirdiğim paraya ne oldu merak edeniniz vardır. Çalınmıştı. Hayallerim gibi onlar da suya düştü anlayacağınız. Yani böyle söyleyince çok bi hüzünlü oldu sanki. Hepi topu 200 lira civarı biriktirmiştim küçüktüm sonuçta. Ama o zaman çoktu o para benim için. Değerliydi de. Kendim biriktirmiştim harçlıklarımdan arttırıp. Hatırlayınca üzüldüm şimdi. Az ağlamamıştım.

Halimi bir de fotoğraflara dökmek gerekirse;

Şöyle olacağıma:
Şöyleyim anlayacağınız:
 Ya da şöyle:
Ya da çok canım sıkılırsa biraz da şöyle:
Ek: Hedefe birkaç adım kala hayatın madik atması: (siyah olan, hayat)

Devamını Oku

Facebook Tweet Pin It
Blogger tarafından desteklenmektedir.