kaliteli etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kaliteli etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Yaratılış

Biz seninle,
Biz seninle aynı kişinin farklı zamanlarını yaşıyoruz. 
Ben geçmişinim senin, 
Sen benim geleceğim. 
Hayat çizgimiz olabildiğine bir. 
İkimizi ‘biz’ yapan aynı kişide buluşmamız, 
‘Sen ile ben’ yapansa farklı zamanları yaşamamız. 
Hikayeler aynı, tarihler farklı. 
Geleceğimin çizgisini öyle çirkin çekiyorsun ki, yaşadıklarımın üstesinden gelemiyorum. 
Ve ben de senin geçmişinin temiz kalan yerlerini karalıyorum. 
Biz seninle aynı bedenin sancılarını farklı yerlerde tadıyoruz. 
Aynı ruhun kıvranışları iki farklı coğrafyada. 
Aynı küfürleri ediyor, aynı detaylara takılıyoruz. 
Aynı şekilde sinirlenip yine aynı sebeplerle vazgeçiyoruz hayattan. 
İşte böyle bizim olayımız. 
İşte biz, böyle birlikte olamıyoruz.
Zaman tek yönlü akıyor, geçmişle gelecek birleşip kesişemiyor. 
Biz buyuz. 
Aynı kişinin iki farklı zamanını yaşıyoruz işte. 
Aynı tohumun farklı tarihleriyiz. 
Birleşemiyoruz. 
Çizgimizin aynı oluşu, bizi sonumuzda birleştirecek bir tek. 
Farklı zamanlarda yaşanacak iki aynı son. 
İki kere söyleyecekler intihar edişimi. 
İki kere diyecekler ki çok savaştı kendiyle. 
Kimse bilemeyecek ikimizin de içinde savaştığının bir diğerimiz olduğunu. 
Benimle verdiğin savaşa mağlup geldiğin için önce sen vazgeçeceksin yaşamaktan. 
Sonra ben seninle verdiğim savaşı kazanamayacağım. 
Bizim sonumuz bir. 
Aynı tohumda başladığımız gibi tıpkı, 
Aynı nefesle ayrılacağız dünyadan.

Devamını Oku

Facebook Tweet Pin It

Başarısızlık Hikayesi


Bazı hikayeler vardır; hayatın türlü sillesini yiyip ayakta kalabilenler, her düşüşünde yeniden ayaklanıp savaşabilenler, mağlup geldiği her savaştan biraz daha güçlenip çıkabilenler. Bu hikayeler her yerdedir. Çevrenizde, medyada, dünyanın öbür ucunda. Ama hep ulaşır size bu hikaye. Ana fikri şudur; pes etme. 
Bir de öteki hikayeler vardır. Yediği her darbeden sağ kurtulmaya çalışırken yenisini yiyip yerin soğuğundan yeni ayırmışken yüzünü yeniden buz gibi bir gerçekle yüzleşmek zorunda kalanlar. Devamlı yalpalayanlar. Düştükçe güçlenen değil de düştükçe daha çok güç kaybeden ama umudunu son damlaya kadar yitirmeyenler. Hep tutunacak bir dal arayıp hiç tutunamayanlar. Birçok defa hayattan vazgeçenler. Çölde balık, okyanusta kaktüs olanlar. Ben bu taraftan sesleniyorum sayın okur. 
İkisi arasında tek bir fark vardır. Azim mi? Asla. Umut? Yok hayır. Güç? Mümkün değil. Aradaki tek fark, başarı hikayeleri kadar değer görmemesi başarısızlık hikayelerinin. Her yerde paylaşılmaması bu iç yüzü kötü senaryoların. Övünülecek hiçbir yanı olmadığı gibi tabii ağza bile alınmaması çoğu zaman. Görmezden gelinmesi. Burada mısınız sayın okur, peşinen uyarmak isterim ki; Bu bir başarı hikayesi değil. Başarısızlık hikayesidir. 
Zorlukların üstesinden nasıl geldiğimi soracaksanız söyleyeyim. Gelemedim sayın okur. Ekseriyetle gelemedim. Şimdiyse gelmiyorum daha çok. Çözümü her şeyi yapmakta ararken, hiçbir şey yapmamakta buldum. Düşe kalka çok yara aldım şimdiye dek, şu an da yaralarımı sarabildiğimi söyleyemem fakat sonrakine kadar zaman tanıyorum kendime. Yenisi gelince eskisine bir şey olmuyor çünkü. O yine duruyor olduğu yerde. Bu defa topyekün saldırıyorlar, daha ezici bir mağlup gerçekleşiyor sonra. 
Toparlanabilecek miyim peki? Hayır. Muhtemelen hayatımın geri kalanını buna adasam dahi eski resmi tamamlayamayacağım. Tuz buz olan parçaların birleşmesi söz konusu bile değil keza. 
Neyse, sonuç olarak duruyorum öylece. Yani bazı durumlarda avazın çıktığı kadar bağırmak yerine öylece sessiz kalıp izlemek gerek olan biteni. Ben de öyle yapıyorum. Bir sonraki silleyi yiyene kadar hiç değilse sürekli bir devinim halinde olmayacağım. Böyle iyi. Tavsiye eder miyim? Niye edeyim. Belki sizin hikayeniz başarı hikayelerindendir. Hikayenin ne olduğunu öğrenmekten ziyade nereye gittiğiyle ilgilenin derim. Çok iyi yerlere gitmeyebiliyor bazen çünkü. Böylesi durumda hazırlıklı olabilmek de gerekli. Hoş, yine düşüyorsunuz gerçi. Daha yumuşak da olsa darbe sayısını ve düşüş hızını değiştirmiyor durum. Üstüme afiyet ben çok düştüm. Çoğunu tanırım yani. 
Ama hayat dediğin zaten düşmekten ibaret değil midir? Anne karnından düşerek dünyaya geldim. İlk düşüşüm bu oldu. Sonuncusu da sırat köprüsüdür muhtemelen. Hepsinden iyi orda düşerim galiba. Kapanışı iyi yapacak gibi duruyorum ne yalan söyliyim. Bu konuda oldukça avangart biriyim. 
Hasılıkelam sayın okur, düşmek güzeldir…,
Diyen biri varsa aklıselim değildir o, uzak durun ondan. Düşmenin neresi güzel arkadaş? Güzelse benim yerime de sen düş o zaman. Zevzekliğe lüzum yok. Hadi bakın işinize. 


Fuzuli ek bilgi: Bu yazı ruh halimi temsil etmektedir.

Devamını Oku

Facebook Tweet Pin It

Kararlar ve İhtimaller


Aldığım önemli kararları almadan önce süzgeçten geçirip emin olana kadar değerlendirmeye tabii tutuyorum. Bazen size de oluyor mu bilmiyorum ama bir kararı almak için ne kadar çok sebebim olursa olsun tam tersi kararı alsaydım ne olurdu düşünmeden edemiyorum. İhtimaller uzayıp gidiyor. İhtimal dahilinde tutamadığım bir durum zincirini yaşama ihtimali de kendi içinde bir dünya ayrıma uğruyor. Kararımdan ne kadar emin olsam ve seçilebilecek daha iyi bir yol olmadığını bilsem bile içimi kemiren bir parazit katiyen terk etmiyor düşüncelerimi. Üzerine bin çeşit kurgu ekliyorum zaman etkenini azar azar ilerleterek. Bir konuda uzunca ve meşakkatli bir yoldan geçen kararımın hiç değişmeden olduğu gibi kalması beni bu noktaya getirdi. Bir noktadan sonra değişmeli miydi? Anlatmak istediğini anlatabildiğinde değişmemekten vazgeçmeli miydi? Yahut vazgeçse bile anlatmak istediğini anlatamamış mı olurdu? Ve beni, olduğumdan daha kötü bir noktaya mı götürürdü? Ya da olduğum nokta olabileceğim en kötü nokta mı? Aldığım kararın en doğrusu olduğuna emin olurken kendim için alabileceğim en kötü kararı almış olabilir miydim?
Bu soruları okumanız belki 15 saniyeyi bulmuştur okuma hızınız pek iyi değilse belki de 30 saniye. Hepsinin aklımdan geçme süresi yarım saniye bile etmedi. Delirmiş olmam konusunda insanların hep bir fikri var şu sıralar. Haklı olma ihtimalleri de bir yarım saniyemi daha ayırıp düşünmem gereken bir konu artık. Fakat buna daha sonra değinelim.
Aklımdan geçen milyarlarca ihtimalden birini yaşadığım için çok huzursuzum. Bir ihtimal daha ekledim buna, belki milyarlarcasını yaşıyorum şu anda. Mümkün. Ve daha da güzeli, bir tanesinde en güzel hayatımı yaşıyor olduğum. Tabii bir tanesinde de en kötüsünü yaşadığımı düşünmedim değil. Umarım o, şu an içinde olduğum değildir. Ya da öyle olsa da fark etmez. Birçok tanesinde çoktan ölmüş olmalıyım. Birçok tanesinde zaten doğmamış, bir tanesinde de şu an ölüyor olabilirim. Böyle düşününce baya ironik bir durum, umarım can çekişmiyorumdur.
Birkaç tanesinde başka bir gezegende yaşıyor olabilir miyim merak ediyorum. Birkaç tanesi de başka bir bedende. Geleceği görebildiğim bir hayatta yaşadım mı acaba? Ya da geçmişi değiştirebildiğim? Ya da yaşayabileceğim tüm ihtimalleri tek tek bildiğim bir hayat?
Nasıl olurdu?
Tam olarak,
Böyle.

Devamını Oku

Facebook Tweet Pin It

Gece



Niçin gece?
Devrimdir, devinimdir, değişimdir gece. Daha derine, dibe çağırır. Aynı döngüyü tekrarlatır içine bizi de katarak. Güne sığmayanlar geceye kalır sonunda. Kendimizi bile geceye sorarız. Kimim ben, neden varım, ne olacağım? Kollarına bırakırız kendimizi, çizsin diye sonraki adımımızı. En önemli kararları fark etmeden geceleri veririz.
Gündüzün sahteliği yoktur gecede. Zorunlu gülüşleri, samimiyetsiz günaydınları, kandırmacaları. Karanlığını gizlemek zorunda olmazsın geceleri.  Gecenin karanlığıyla bir olur karanlığın. Dünya gözüyle hiçbir şey göremediğin o vakitlerde geçmişini, hatalarını, izlediğin her yolu daha net görürsün. Kendine yolculuğun en verimli merhalesine geceleri varılır. Gecenin sesi dolanır aklımızda dip köşe. Yaşamın akışı yön değiştirir geceleri.

Düşüncelerimiz de karartır havayı bazen. İçimize dolar gece, içimiz geceye yayılır. Gündüzün bütün sorumluluk ve zorunluluklarından azade.
Fikirlerimiz birbiri peşinde savaşırken gündüz ve geceye benzer. Aynı döngüyü yaşar dururuz devamlı. Tıynetimiz budur. Her seferinde birbirine yenik düşseler de bir gün son bulacaktır aydınlığın devri. Tıpkı derin denizlerin diplerinde, gökyüzünün sonsuz, koca zifirisinde, mezar denilen daracık kopkoyu çukurlarda olduğu gibi. Karanlığın devri başladığı vakit en derin huzurumu yaşıyor olacağım bense. İçimdeki bütün karanlığı günün yarısına bölmek zorunda kalmadığım için. Özgün karanlığımla özgürce arbede yaratacağım etrafta. Bütün karanlıklar iç içe geçecek öylece.

Dünyaca mezardan, yürüyecek yol kalmayacak.

Yol yürüyecek insan kalmayacağı gibi.

Ve içi insan dolu mezarlarla donanmış bir dünya da kalmayacak en nihayetinde.

İçimdeki tüm karanlığı günün tamamına yayabilmiş bir ben kalacağım.

Bir ben, dünyaya sığmayacak tüm mezarları içine sığdırabilen...

Devamını Oku

Facebook Tweet Pin It

Uslamlama

busraturksev

Gözlerim iyi görmüyor artık hem eskisi kadar da gür saçım yok.
Ciğerlerim daha kolay kabulleniyor dumanı ve bacaklarımla aram pek bozuk.
Ara ara düşmüş aklar aynadan selamlıyor beni.
Eklemlerim ve kaslarım yer çekimine karşı savaşmayı bıraktı, söz geçiremiyorum.
Gözlerim daha çekik ve göz bebeklerim daha geniş artık.
Unutmaya çalıştıklarımı unutamıyor, hatırlamak için uğraştıklarımı bir türlü hatırlayamıyorum.
Geceleri uyuyamıyorum fakat
Fakat gündüzleri,
Gündüzleri,
Hayır, gündüzleri de uyuyamıyorum.
Geceleri genellikle uyuyamıyorum.
Genelliklenin dışındaki o vakitler,
Gördüğüm rüyalar,
Tamamıyla gerçek,
Uyanıkken yaşadığım gerçeklerden daha gerçek rüyalarım.
Uyuyamıyorum.
Hatırlayamıyorum.
İlaçlarım neredeydi hatırlayamıyorum.
Uykum nerede,
Neredeyim?
Göğüs kafesim daraldı iyice,
İçindekileri içinde tutamamaktan.
Kalbim büyüyor sanki içimde,
Halbuki daha az yer kaplıyor gün geçtikçe.
Kalbimdeki yetmezlik,
Tüm vücudumu sarıyor,
Bir büyüyor bir küçülüyorum.
Korkmuyorum aslında,
Biliyorum azaldı zamanım,
Sihirli bir değnek beklemiyorum.
Sana söylemek istediğim,
Sana her gün bir şey söylemek istemediğim artık.
İçimden çıkaramıyorum,
İçinden de çıkamıyorum.
Her gün ama her gün,
Tüm gün aynı yerde duruyor bedenim öylece,
Fakat beynim duvardan duvara vuruyor kendini,
Gündüzden geceye geceden gündüze.
Rol yapmaktan o kadar yoruldum ki
Saklayamıyorum bazen.
Bazen, tüm kalabalığa rağmen sızıyor bedenimden gözyaşlarım.
Sürekli dolup sürekli taşıyorum,
Ama artık taşıyamıyorum kendimi.
Yağmuru ne çok özledim bilsen,
Doğayla aram açıldı iyice,
Ağaçları bulutları,
Denizi bile,
Çok özledim.
Yani sana söylemek istediğim,

Sana hiçbir şey söylemek istemediğim artık.

Devamını Oku

Facebook Tweet Pin It

Diriliş

busraturksev
Parçalara ayrıldıkça tamamlandı insan.
Ayrıldığı her parçayı bir bir toplayarak birleştirdi.
Eski resmi tekrarlamayarak daha güçlü hale getirdi kendini
Her parçalanışta hangi parçayı nereye koyacağını daha iyi öğrendi.
Ve ayağa kalktı.
Bir öncekinden sayıca ne bir eksik ne bir fazlaydı.
Yalnızca değişen parçaların karşılığı, iyi bir tarafının yok oluşuydu.
Sayıca aynıydı çünkü, iyi her bir yönüne karşılık kötü bir benlik oluştu.
Ve yerleşti.
Bir sonraki düşüşünde kötü benlik zarar görmeyecekti.
Her devinimde iyinin yerine gelen kötü benlik sağlam bir HİÇ yaratacaktı o vücutta.
İçindeki hiçi besleyip koca bir deve dönüştürene dek düşmeye devam edecekti insan.
Geriye iyiden hiçbir iz kalmayana dek de,
Düştü, kalktı, düştü, kalktı, yeniden düştü, yeniden kalktı...
Başkasından aldığını bir başkasına yaşatarak büyüdü insan,
Böyle aldı bir öncekinden intikamını

Ve böyle insanlıktan çıktı,
İnsan denen varlık.

23 Kasım 2013

Devamını Oku

Facebook Tweet Pin It
Blogger tarafından desteklenmektedir.